MUHTEVİYAT ALBÜMÜ

17 Aralık 2013 Salı

MEÇHUL...


sen, sen seviyorum diyordun
sen, sen özlüyorum diyordun
ne oldu, ne oldu şimdi sana
ne oldu, ne oldu sözlerinde
gözlerinde yalnız ben vardım

sen, sen seviyorum diyordun
sen, sen ağlıyorum diyordun
ne oldu, ne oldu şimdi sana
ne oldu, ne oldu sözlerinde
gözlerinde yalnız ben vardım

sen, sen seviyorum diyordun
sen, sen ölüyorum diyordun
ne oldu, ne oldu şimdi sana
ne oldu, ne oldu sözlerinde
gözlerinde yalnız ben vardım


15 Kasım 2013 Cuma

FİLMLERDEN HAFIZAMIZA KAZINAN NAĞMELER





Kaldır Nikabını Görem Yüzünü
Aç Başını Yaradanı Seversen
Siyah Zülfün Mah Yüzünün Üstüne
Tel Tel Eyle Yaradanı Seversen

Şeker Baldır Damağında Dişinde
Lam Elif Yazılı Siyah Kaşında
Gerdanın Olayım Sakla Döşünde
As Koynuna Yaradanı Seversen

Karacoğlan Der Ki Girme Kanıma
Kipriklerin Ok Atıyor Canıma
Bensiz Varma Sen Ellerin Yanına
N'olur Dilber Yaradanı Seversen

22 Ekim 2013 Salı









kozan dağının eteği
bura koç yiğit yatağı
anam derdimin ortağı
beyler aman aman
evlat derde ağlarmıola
çıktım kozanın dağına
karı dizleyi dizleyi
yaralarım göz göz olmuş
beyler aman aman
cerrah gözleyi  gözleyi
kozan dağı çatal matal
arasında arslan yatar   
bir yiğide bir gelin yeter
beyler aman aman
iki alanın derdi artar

20 Eylül 2013 Cuma



uzaklardayım ben
Köyümden, hem evimden
Çok ıraktayım ben
Yarimin gözlerinden

Geri dönmezsem ölürüm ben
Seni görmezsem ölürüm ben

Uzaklardayım ben
Hak yemez toprağımdan
Çok ıraktayım ben
Anamın kucağından

Geri dönmezsem ölürüm ben
Seni görmzesem ölürüm ben

Gözüm görmez oldu
Yüzüm gülmez oldu
Şu ayrılık acısından
Ellerim hiç tutmaz oldu
Saz çaldım, türkü söyledim
Fakat yalnız gözlerim doldu

Uzaklardayım ben
Kavalların sesinden
Çok ıraktayım ben
Yarimin gülüşünden

Geri dönmezsem ölürüm ben
Seni görmezsem ölürüm ben







22 Ağustos 2013 Perşembe

SABAHSIZ GECELER

HAYALLERİMİ YIKIP
YAŞAMIMA ZEHİR,SEVGİME NEFRET KOYDULAR
SABAHSIZ GECELERİMDE BENİ AĞLATTILAR
NASIL YAŞANIR BÖYLE
KALBİMİ KIRDILAR


BİR OKŞAYIŞ
BİR GÜLÜŞ
BİRAZ SEVGİ HASRETİM
BENİ ANLAYACAK BİR İNSAN,BİR DOST İSTEDİM
HER ZAMAN AĞLADIM
FELEK SÖYLE NE YAPTIM
ELLERİ TANIMADAN GURBETE ATTIN

GÖZYAŞI BİTTİ BENDE
AĞLAYAMIYORUM
KÜSTÜM HERKESE ARTIK SEVEMİYORUM
EY EZELİ GECE KOLLARINA AL BENİ
NASIL YAŞADIM BUNCA
HAYRET BİLEMİYORUM


BİR OKŞAYIŞ
BİR GÜLÜŞ
BİRAZ SEVGİ HASRETİM
ÇİÇEKLER AÇARKEN BEN
YAŞAMAYA HASRETİM
BÜLBÜL OLUP DA BEN
BİR GÜLE KONSAYDIM DA
GÜLÜN DİKENİ DAĞLARDI YİNE BENİ


SABAHSIZ GECELER...






23 Temmuz 2013 Salı

ANADOLU ROCK

Uzunnn bir aradan sonra gene sizlerle beraberim.sanırım  bu ara için özür dilemeliyim.Blogu henüz açmışken  bu ara olmadı ama öğrencilik işte ne yaparsınız.Affınızı reca ediyorum.

   Bugün hep beraber anadolu rock'dan ve anadolu rockçılardan dem vuralım istiyorum
Bu toprakların dünyaya kazandırdığı çok kıymetli  ve çok zengin bir müzik akımı anadolu rock.Sözler müzikler ve şarkıları icra eden en kıymetli isimler yanyana gelince,bir de bu topraklardan olunca tadından yenmiyor işte.
   Altmışlı ve yetmişli yıllarda dünyayı saran(özellikle the beatles fırtınasıyla oluşan) rock müzik rüzgarına  verilen istemsiz bir tepki belki  Anadolu rock.Dönem psikolojisi gereği,milli değerleri müziğe katma arzusu ,rocka olan ilgiyle birleşince ortaya baba bir yeni akım çıkmış oluyordu,Anadolu rock.(Öncesi için de birkaç  şey söyleyelimAnadolu rock'a cesaret ve start veren akım aslında anadolu pop.Ortaya çıkışınıTülay German'a ve onun katıldığı bir yarışmaya borçluyuz.Burçak tarlasıyla ortalığı kasıp kavurmuştur o sıralar.Daha sonra Erol Büyükburç bu alanda pek çok  eser veriyor.İlerleyen zamanlar da bu akım rock müzisyenlerinin dikkatini çekiyor ve kendileri de bu alanda çalışmalara başlıyor

Anadolu rock'ın babası olarak da Moğolları görüyoruz.Erkin Koray,Cem KaracaBarış Manço,Ersen ve Dadaşlar,Üç Hürel,Edip Akbayram,Bunalım diğer baba isimler.Ama her ne kadar bu isimler kadar ön plana çıkmasalar da var olmuş ve yukarıda isminin saydığım isimlerle işbirliği içinde,enfes işler çıkarmış isimler,gruplar var.Kaygısızları anmadan Barış Manço,Apaşları anmadan Cem Karaca eksik kalır diye düşünüyorum.her ne kadar daha sonra yolları ayrılmış olsa da  beraber üretkenliklerinin sınırlarını zorlamışlardır.

   Yeni bir şeyler ortaya koymak güzel olduğu kadar da zordur.Dolayısıyla sanatçılar hem tarzlarını üretmek hem de benimsetmek için çıkan pek çok zorlukla başa çıkmak zorunda kalıyorlar bu dönemlerde.Milli değerlerden,kültrel elementlerden yararlanmak güzel ama zamanın koşullarından ve toplumsal gerçekliklerinden etkilenmemeleri,hele hele siyasi tarafları ağır basan sanatçılar için zor.bunların başında cem karaca geliyor.Yaptığı vurucu şarkılar sansür engeline takılıyor haliyle.Namus Belası plağa basıldıktan hemen sonra radyo tarafından çalınamaz bulunuyor ve yayınlanmıyor.Yetmezmiş gibi bir de plakları toplatılmaya kalkılıyor ama televizyonda şarkıyı okuduktan sonra  çok tutuluyor.(Haa sansür yemiş bir şarkı nasıl televizyonda okunuyor orasını ben de biliyorum.)
   Altmışlar ve yetmişler de ortalığı kasıp kavuran anadolu rock bugünün efsanelerini doğurmuş,adı hiç ölmemiş ölmeyecek isimleri var etmiştir.Bugün devam ettrilmeye çalışılsa da o eski tadı vermediği bariz bir gerçek.O zaman biz de eskileri dinleyelim dinleyelim,müziğin dibine vuralım
































































11 Haziran 2013 Salı

PLAK KOLEKSİYONU YAPMAK İSTEYENLER İÇİN...

   Plaklar...Modası hiç geçmemiş ve geçmeyecek olan,müziğin ruhuna en yakışan ve en kalitelisini sunan materyaller...Kimimiz sadece resimlerden ya da filmlerden  görmekle yetindik,kimimiz belki heves edip bir tane(eski ya da yeni basım) satın aldı.Kimimiz aileden torpilliydi ve hazır bir plak arşivinin içine doğdu.Kimimiz de o kadar şanslı değildi,o  yüzden  tutkuyla bağlandığı bu yuvarlak tılsımın peşinden bit pazarlarını, sahafları,eskicileri arşınladı durdu.

   Evet,plak almak plaklara dokunmak hele hele  onlardan geniş ve zengin bir dünya kurmak çok çekici geliyor insana.Ama bunu yaparken bazı şeylere dikkat etmek gerekiyor(özellikle plak toplamaya yeni başlamış ya da başlayacak olanlar için) bu noktalara dikkat edelim ki bimbir hevesle aldığımız plağımızla eve döndüğümüzde hüsran yaşamayalım.Maddi kaynaklarımızı zorlamadan ve çarçur etmeden arzuladığımız plakları gönül arşivimize katabilelim.

   Ben de bugün sizlere-nacizane bildiğimle-bu püf noktalardan bahsedeceğim

   Heves ettiniz,istediniz ve artık içinizdeki sesi susturamadığınızdan kelli plak almaya,arşivinize ufaktan ufaktan başlamaya karar verdiniz.Peki nereden başlamalı?

   Öncelikle bir liste çıkarmalısınız.Ama genel geçer sanatçı isimleriyle,sırf popüler diye  almaya heves ettiklerinizle değil.Gerçekten hep dinlediğiniz,sevdiğiniz şarkı ve şarkıcıları yazın.Aslında liste yapma düşüncesi bu aşamada biraz yavan geliyor insana ama o ilk heyecanla kendinizi kaybetmenize ve özellikle maddi anlamda,türlü yerlere sapıp kendinizi zorlamanıza mani olması açısından  tavsiye ederim.Bir nevi denetçi olacaktır.Nasıl aç karnına alışveriş yapmak size almayacağınız şeyleri aldırıp pişman edebiliyorsa,plak işinde de o ilk şevk ve heyecanınız sizi isteklerinizden çok farklı yerlere sürükleyebilir.Ve daha en başında  emeğinize,hevesinize gölge düşürür.
   Listenizde plak isimleri olması şart değil,sadece sanatçı isimlerinden de yola çıkabilirsiniz.Ama kafanızda en azından longplay mi yoksa kırkbeşlik mi istediğinize dair bir fikriniz olsun.
   Kaba taslak da olsa isteklerinize ve imkanlarınıza göre bir liste oluşturdunuz.Bu aşamada internet size çok yardımcı olur.Öncelikle sitelere girip,listenize eklediğiniz plak ve sanatçılar hakkında araştırma yapmalısınız.Diskografi siteleri,nostalji siteleri,müzik siteleri,sanatçıların kendi web siteleri ve hatta alışveriş siteleri bu konuda dağarcığınızı epey geliştirebilir.Diyelim ki listenizin en başında Barış Manço var,ama herhangi bir plağını belirlemediniz.Girin bu sitelere.Plakları inceleyin.En sevdiğiniz iki şarkısı önlü arkalı bir 45likteyse listenizin plaklar kategorisine,bu plağın ismini ekleyin.Ya da bir baktınız  sevdiğiniz birden fazla parçası bir longplayde toplanmış o zaman o lpnin ismini not edin.İsmini almakla kalmayın plağın kapağını da iyi inceleyin.Piyasada farklı kapaklar içinde satılan dünya kadar plak var  dolayısıyla yanıltıcı olabiliyorlar.Alacağınız plağın kapağını da bilirseniz böyle yanılgılara düşmezsiniz.
   Alacağınız plakları da belirledikten sonra sıra geldi bütçe ayarlamasına.Yine internet ortamındaki bu siteler size istediğiniz plağın fiyatını(ortalama da olsa) gösterecektir.Ve siz de kendinizi buna göre ayarlayabilirsiniz.Ama bunun için internet yetmiyor.Dışarı çıkın ve gezin.Araştırın.Sahafları,bit pazarlarını ve tabi plakçıları.Sorun,soruşturun,inceleyin.Ne kadar çok yerden fiyat alırsanız o kadar iyi olur.Böylece piyasanın da yavaş yavaş bileni olursunuz.En uygun yeri bulup  tatlı tatlı alışverişinizi yaparsınız.(öyle kelli felli plakçılara antikacılara giderseniz gözünüz korkmasın.Yaşadığınız yerde hiç size uygun bir yer yoksa,alışveriş sitelerinde özellikle açık arttırmayla plaklar çoğu zaman piyasa değerinin altında gidiyor.Olmadı bu sitelerden kendi çapınızda yapabilirsiniz alışınızı.Ama bazı antikacı amcalar da hakkaten çok uygun fiyatlara verebiliyorlar plakları.Artık orası da şans işi)
Şimdi her şey hazır.Hedefiniz belli  ona ulaşmak için her tür donanıma sahipsiniz.Ama almayı kafaya koyduğunuz plak acaba buna değer mi?O plak sizi mutlu edebilir mi?Yani işin özü   plağın kondisyonu nasıl?
Gene Barış Manço üzerinden örnek vereyim sizlere.Aşağıda Barış abimizin Nick The Chopper plağının iki halini görüyorsunuz.


   
                


Birinci plak gayet  temiz bir kaba sahip zaten plak ve kap kondisyonu da 9 olarak belirtilmiş(internetten alım yapıyorsanız siz gene de bir miktar şüphe edin verilen rakamlardan).Demek ki plağımız iyi durumda.Kötü veya uzun süre kullanımda plaklarda oluşabilen çizik,kırık veya  atlama takılma yok(varsa belirtilmesi gerekir tabi)
Diğeri ise hem kapak hem de plak kondisyonu düşük bir plak.
Peki hangisini almalı.İlki daha mantıklı elbette değil mi?Ama diyelim ki sizin ayırdığınız bütçe iyi olan plağın fiyatının altında kalıyor.Bu durumda tavsiyem  sırf uygun diye düşük kondisyonlu plağı alacağınıza azıcık daha sabredip,daha temiz olana sahip olmaktır.Yoksa o yıpranmış plağı dinlerken hevesiniz kursağınızda kalabilir ve siz şarkıların her anını keyiften uzak dinlersiniz.Bu da daha yolun en başından sizi soğutabilir.

   Plağın fiziksel durumunda gözetilmesi gereken noktaları da sıralayayım şöyle;bir kere şunu bilmek gerekir en güzel plak seçme yöntemi plağa dokunmaktır.Onu ele almak incelemektir.Plak yüzeyinde derin çizikler asla olmamalı.İnce kılcal bazı yüzeysel çizikler olabilir,bunlar doğaldır ama bunların plağın canına okumayan cinsten olması gerekir.Sonra plağın kenarlarında şarkı kısımlarını içerecek şekilde kırık olmamalı,şarkı kısmı neresi derseniz,plağın üstünde gözle ayırdedilebilen dairesel bölgeler vardır.Bu bölgeler her bir şarkının alanını gösterir bize.İşte kırık varsa bile asla ve asla bu alanları etkilememelidir. Vee bir diğer düşmemeniz gereken tonga da bazı plaklar bombeli oluyor efendim.Belki ilk bakışta anlaşılmıyor bu durum,o yüzden incelediğini her plağı göz hizanızda yatay tutarak plakta bombeli bir hal var mı yok mu iyice inceleyin emin olun(benim  acemilik zamanımda yediğim kazığı siz yemeyin efem)bombe,çizik,kırık gibi durumlar yalnızca plağınızın değerini düşürmez aynı zamanda pikapınıza ve iğnenize de zarar verir(bu konuda da daha sonra bir yazı hazırlayabilirim)o yüzden plakları inceleyin,ince eleyip sık dokuyun efem.

Plak koleksiyonculuğunda ilerlediğiniz zaman artık bir plağın  temiz olması bile size yetmeyebilir.O zamanda plağın nerde basıldığı,ülkede ve dünyada kaç adet basıldığı gibi unsurlar işin içine girecek.Ve bir plağı kıymetini arttıran diğer unsur,plağın baskısı.İlk baskı plaklar her zaman daha değerlidir elbette.Ha biz plağın kaçıncı baskı olduğunu nasıl biliriz derseniz plak koleksiyonunuzu o raddeye getirdiğinizde tekrar konuşuruz bu mevzuları.

Plakları aldınız aldınız aldınız,beşer onar birikmeye  başladılar.Eee peki nereye koyacaksınız onları.Yoksa o kadar emek verdikten sonra kaldırıp alelade bir kenara mı bırakacaksınız?
Yapmayın!.Sizin aileniz size böyle bir miras bırakmadı belki(benimkiler bırakmadı mesela)bari siz çocuklarınızı bu mirastan mahrum bırakmayın.Bu güzellik sizin için birkaç dinlemeden sonra kenara atılacak bir zevk olmasın.Plakları gerçekten sevin ve gerçekten sevip değer veriyorsanız onları iyi muhafaza edin.
Plaklarınız asla üst üste koymayın.Mümkünse plaklarınız için bir raf,bir dolap veya uygun bir kutu belirleyin.Plakları yere dik olacak şekilde sıralayın








   Ne çok sıkışık ne çok aralı.Plaklarınızın hepsi dik konumda olsun.Çok eğik hallerden koruyun onları.Plaklar malzemesi gereği ortamın neminden,sıcaklığından etkilenirler.Ani sıcaklık değişimlerinde eğilip bükülebilirler.Bu yüzden ortamın sıcaklığını oda sıcaklığında ve dört mevsim sabit tutmaya çalışın.Direk güneş ışığına maruz bırakmayın.
   Longplayler bir grup,45liklerinizi bir grup yaparak rafınıza dizin.Kapaklı,tozu pisliği içeri geçirmeyen iyi malzemeden bir dolap plaklar için iyi  bir koruyucu olacaktır.Daha da güzeli artık özellikle internette plaklar için özel koruma kapları satılıyor.Pvc ya da naylon malzemeden yapılan bu şeffaf  gereçler hem plakları hem de plakların kaplarını muhafaza etmekte çok işe yarıyorlar.ya da elinizde orjinal kapağı olmayan plaklarınız varsa bunlar için de özel hazırlanan zarflardan edinebilirsiniz.Bunlardan edinerek plaklarınızın korumasına koruma katabilirsiniz.

    Ve son olarak da pikapınızda kaliteli iğne kullanın.İğnenizi en azından yılda bir kez olsun değiştirin.Böylece çalma esnasında plakta oluşan elektriğin ve iğneden biriken tozun plağa verdiği zararı da en aza indirmiş,plak zevkinizi uzun ömürlü kılmış olursunuz.Ve plaklarınız dinlediğiniz her keyifli anınızda belki bu yazıyı ve bendenizi,alibeyamcayı anarsınız :)



       Keyifli dinlemeler,bol nostaljiler…


17 Mayıs 2013 Cuma

MAKBER


Her yer karanlık,
Pür nur o mevki
Magrip mi yoksa
Makber mi yarab?

Kabrin çiçekten
Bir türbe olmuş
Dönmüş o türbe
Bir haclegahe

Bir haclegahe
Döndüyse türben
Aç kolların aç
Maşukanım ben



   Nerden esti bilmem ama bugün Makber'i  yazmak geldi içimden.Efenim duymayan dinlemeyen var mıdır?Pek sanmam.Ucundan kıyısından da olsa herkes dinlemiş,herkes bu eserin vuruculuğundan az da olsa nasibini almıştır.Peki ama bu eseri hem böylesine ağır hem de öylesine  vazgeçilmez kılan nedir?

 Şairi Abdülhak Hamit Tarhan...Bu enfes eserin sahibini biraz olsun tanımadan olmaz.Savaş Ay'ın dilinden öğrenelim şairin hayatını (bu arada söylediğine göre  Şükran Ay hanımefendi de çok güzel okurmuş bu eseri).

    ''1852'de İstanbul Bebek'teki Hekimbaşı Yalısı'nda köklü ve eski bir ulema ailesinin ferdi olarak dünyaya geldi. Babası, tarihçi ve diplomat Müverrih Hayrullah Bey, annesi Kafkasya'dan kaçırılmış bir cariye olan Münteha Hanım. Ailenin dört çocuğundan üçüncüsüdür 10 yaşındayken ağabeyi Nasuhi ile birlikte Paris'e Milli Eğitim müsteşarı olarak eğitim sistemini inceleyen babasının yanına önderildi ve eğitimine orada devam etti.
1864 yılında Paris'ten İstanbul'a döndü.
Yurda döndükten sonra Robert Kolej'e girdi.
Bir süre sonra babasının Tahran büyükelçisi olarak atanması üzerine onunla birlikte Tahran'a gitti, Farsça öğrendi ve İran edebiyatını tanıma fırsatı buldu.
Döndüğünde Tahran hatıralarını anlatan "Maceray-ı Aşk" adlı ilk eserini yazdı.
Fatma Hanım ile evlendi Hüseyin ve Hamide adında iki çocuğu oldu. Abdülhak Hamit, evliliğinin ilk yıllarında ilk şiirlerini yazdı. "Sabr ü Sebat" adlı oyunu yazdı, "İçli Kız", "Dubter-i Hindu" "Garam" ve "Sardanapal", "Nazife" gibi eserleri bu dönemde verdi.
Büyük bir üretkenlikle birbiri ardına çıkardığı kitapları geniş yankı buldu, ünü Osmanlı ülkesine yayıldı.
Hariciye mesleğini seçen ve 1876'da Paris elçiliği ikinci kâtibi olarak Fransa'da görevlendirilen Abdülhak Hamit, eşinin verem olması üzerine o sırada görevde olduğu yerden İstanbul'a getirmek istedi ama Fatma Hanım İstanbul'a varamadan Beyrut'ta hayatını kaybetti. Şair, Beyrut'ta kaldığı kırk gün boyunca her gün Fatma Hanım'ın mezarını ziyaret etti ve ünlü şiiri Makber'i yazdı.
Makber'in yayımlanması ile ünü birden arttı, imparatorluk sınırlarına çıktı. O güne kadar düzyazı alanındaki eserleriyle tanına Hamit, eşinin ölümünden sonra şairliği ile anılır oldu.
1928'de İstanbul milletvekili olan Hamid, hep bu görevde kaldı. 12 Nisan 1937'de Maçka Palas'ta hayatını kaybetti. Ulusal cenaze töreniyle Zincirlikuyu'ya gömüldü. Hamit şimdinin en ünlü ve değerli mezarlığı sayılan Zincirlikuyu'ya gömülen ilk kişidir.''




Gelelim Makber'e...Şöyle bir durum var ki,bizim bildiğimiz 'her yer karanlık' diye başlayan eserle kaynaklarda geçen Makber şiiri birbirinden farklı.Bestelenip hafızamızda Makber olarak yer etmiş dizeler de yine Abdülhak Hamit'in bir tiyatro eserinden alınmış (bkz:Tarık) ve Mehmet Baha tarafından bestelenip icra edilmiş.Karısı büyük aşkla sevdiği Fatıma hanımın ölümü üzerine yazdığı orjinal Makber'in  sözleriyse şöyle:


Eyvah ne yer ne yar kaldı,
Gönlüm dolu ah u zar kaldı.

Şimdi buradaydı gitti elden,
Gitti ebede gelip ezelden.

Ben gittim o haksar kaldı,
Bir köşede tarumar kaldı.

Baki o enisi dilden eyvah,
Beyrutta bir mezar kaldı.

Bildir bana nerde nerde Ya Rab,
Kim attı beni bu derde Ya Rab,
Nerde arayayım o dil rübayı,
Kimden sorayım bi-nevayı.

Derler ki unut o aşnayı,
Gitti tutarak reh-i bekayı.

Sığsın mı hayale bu hakikat,
Görsün mü gözüm bu macerayı?

Sür'atle nasıl da değişti halim,
Almaz bunu havsalam hayalim.

Çık Fatıma! lahdden kıyam et,
Yadımdaki haline devam et,
Ketm etme bu razı şöyle bir söz,
Ben isterim ah öyle bir söz.

Güller gibi meyl-i ibtisam et,
Dağı dile çare bul meram et,
Bir tatlı bakışla bir gülüşle,
Eyyamı hayatımı temam et.

Makber mi nedir şu gördüğüm yer,
Ya böyle reva mı ey cay-ı dilber.



   Ama ister bizim bildiğimiz Makber olsun isterse yukarıda verdiğim,aynı temayı taşıyor...Ölüm acısı...
 Sözlerinden buram buram keder   akıyor.Abdülhak Hamit Gülhane Parkı'nda bu şiiri okuduğunda insanların gözyaşları sel oluyor.Şu sözleri başka hangi acı yazdırırdı insana?Karısına tapan ve onu kaybetmenin acısıyla kahrolmuş bir aşığın sözleri olmalı bunlar.
   
    Bu hislerde kalbi yanan  kişi bir daha nasıl hayata tutunur,nasıl mutlu olur diye düşünmüyor değil insan.Bu ne sevgi ,bu ne ızdırap dedirtiyor inceden inceden.Şair ve aşkı gözümüzde büyüdükçe büyüyor.Bu aşk,aşık ve maşuka bizi kendilerine ne kadar da  hayran,bir o kadar da mahzun bırakıyor.Ne büyük ne asil bir aşk,değil mi?
 
    Düşüncelerinizi kırmak gibi olmasın da,hakikat pek  de öyle değil.Bu aşkın ızdırabını çok uzun süre yaşamıyor şair.Zaten hızlı olan aşk hayatı,karısını kaybettikten sonra da  devam ediyor.Her ne kadar eşinin   ölümüne gerçekten  çok üzülüp bu şaheseri yaratmış olsa da,üzerinden çok zaman geçmeden gönül maceraları tekrar başlıyor.Çoğunluğunu yabancı hanımların oluşturduğu aşk defterinin sayfaları arasına beş evlilik daha sıkıştırıyor Abdülhak Hamit Tarhan.Son evliliğini 18 lik bir çıtırla,pardon,18lik bir Belçikalı hanımla yapıyor.
 
    Yazının bu kısmı biraz şairi yermek ve Makber'le ilgili tüm fikirleri yıkmak istermişçesine yazılmış gibi,farkındayım.Ama aslında böyle bir amacım yoktu.Şair hakkında fikirler ne olursa olsun,ne asıl makberin ne de 'Pür nur o mevki nerdedir yarab?' diye haykıran Makberin  bende uyandırdığı ve eminim sizde uyandırdığı hisler değişmiyor.Aslında şairin özel hayatıyla ilgili şeylerden de  bu amaçla bahsettim.İşin aslının hayalimizdeki gibi olmadığını anlasak da,Makber yarattığı havadan hiçbir şey yitirmiyor,yıllardır aynı kederi nesilden nesile taşıyor,aynı şiddetle içe işliyor ve sırf bunun için bile Abdülhak Hamit hayran olunmayı hakediyor...
 
    Ben de sizi ,bana göre en güzel makber yorumlarıyla başbaşa bırakıp çekiliyorum.
   
                               
                                   Pür nur o mevki belki de makberdir yarab...















     

14 Mayıs 2013 Salı

GÖRÜLESİ PLAK KAPAKLARI

  Bir önceki yazıda plakların,ülkemizdeki serüveninden,nasıl bir parçamız hale geldiğinden kısaca söz etmiştim.Plakları sadece birer müzik dinleme aracı olarak görüyorsanız çok yanılıyorsunuz.Bir plak istenildiğinde bir sanat eserine dönüşebilir.Onları daha da kıymetli kılan şey elbette kapaklarıdır.
   Plakların bu kadar yer ettiği bir piyasada  plak kapaklarının önemli bir mevzu halini alması doğaldır.bu anlamda her ne kadar yurt dışında olduğu kadar çok örneğe ülkemizde rastlanmasa da,emek verilmiş bir sanat eseri haline getirilmiş plak kapaklarına sahip sanatçılarımız da var,enteresan resimlerle plaklarını daha da ilgi çekici hale getirenler de.bugün size o plaklardan bahsedeceğim işte,daha doğrusu ben sadece örnekler vereceğim,onlar zaten kendilerini anlatacak...
 
    en hoş örnekler...




























































 enteresan plak kapakları...
























 NÜ temalı plak kapakları...
















 resimler   anatolianrock.com
kırıkplaklar.com
adreslerinden alınmıştır.

3 Mayıs 2013 Cuma

PLAKLAR

Madem bu ülkenin müzik hafızasını yoklayalım dedik o zaman elbette başlayacağımız yer taş plaklar olacaktır.
Türkiye'ye taş plakların adım atması 1900 lü yılların hemen başına denk geliyor.İlk plağa okunan türler  ağırlıkla  operetler,kantolar ve gazeller.
Osmanlı'nın en önemli merkezi olan İstanbul bu devirde de plak kültürünün ülkeye yerleşmeye başladığı yer haline gelmiş doğal olarak.Fikriye,Şevkidil,Gülistan,Servet,Seyyan hanımlar ülkemizde plak dolduran önemli hanım sanatçılar.Yine bu devirde  erkek gazelhanların doldurduğu plaklar büyük rağbet görmüştür.Tanburi Cemil bey,hafız şaşı Osman bu isimlerin başında geliyor.Aşağıda hafız şaşı osman efendinin Tanburi Cemil bey eşliğinde seslendirdiği uşşak gazel....


  



ve Servet hanımdan bir eser

       
  



 seyyan hanımdan güzel bir tango











    Gramafon ve taş plakların aşamaları hakkında  daha dazla bilgi edinmek isterseniz musiki dergisi sitesini ziyaret edebilirsiniz.


 Önce plak satan yerler sonra plak  firmalarının çoğalmasıyla plaklar  türk müziğinin birer parçası haline geldi.1950lere kadar yerini beklenenden de fazla sağlamlaştıran gramafon ve  taş plaklar 1958 de ilk lonplayin piyasaya sürülmesiyle,1960 da zirveyi gördükten sonra,hızla tükenmeye başladı.Ve nihayet 1965lerde taş plak üretimi tamamen durdu.Taş plaklar serüveni boyunca  en çok rağbet  gören sanatçıları da bu aşamada sıralamak iyi olacak kanaatindeym.Bu sanatçıların başında şimdi bile plakları en çok satılan sanatçı olan isim geliyor,Zeki Müren...
Diğer isimlerse Nesrin Sipahi,Perihan Altındağ,Ahmet Sezgin,Mustafa Sağyaşar,Nuri Sesigüzel ve elbette her devrin kadını Müzeyyen Senar...

Zamanla hammaddesi değişen plakları çalmak için de gramafonlar yerini pikaplara bıraktı elbette
Şu an piyasanın çoğunluğunu oluşturan  45lik ve 33lükler genellikle 60 ların ortasından 70lerin sonuna hatta 80lerin ortasına kadar piyasaya sürülen plaklar ve pikaplardır.

Zeki Müren'in bu üç zaman diliminde de süksesinden bir şey kaybetmediğini söylemek yanlış olmaz.











Emel Sayın,Neşe Karaböcek,İbrahim Tatlıses,Orhan Gencebay,Ajda Pekkan,Nilüfer,Erol Evgin,Erol Büyükburç,Edip Akbayram,Cem Karaca,Barış Manço,Erkin Koray,Üç Hürel,Ümit Besen,Ferdi Özbeğen...Bu listeyi daha da zenginleştirmek mümkün ama bunu daha sonraki zamanlara bırakıyor,sizi plaklardan seçmelerle  baş başa bırakıyorum efenim.saygılar...















(resimler discogs.com dan alınmıştır)

 

                                                                                                                  

29 Nisan 2013 Pazartesi

müzik aşkına...




   müziğin her türünden en güzel örneklere sahip bu topraklarda neler dinledik,kimlerle kulaklarımızın pasını sildik?kimlerin sesini sözünü varlığımıza katık ettik?
  
  hangi taş plaklar çınlattı gramafonlarımızı,pikaplarımızda kimlerin plakları çalındı?kimlerin kasetlerini binbir itinayla,kalemlerimizle sarmışlığımız var?milenyuma girme telaşıyla koşa koşa ilk kimlerin cdlerini alıp başucumuza koyduk?

   1940 lardan 2000 lere dek hafızamıza kazınan,dimağımızın bir parçası haline gelen o enfes melodiler burada olacak bizi hüzünlendiren,ağlatan,güldüren,coşturan tüm o efsane melodiler aşkına ...